“ Sahi …bazen gökyüzü geliyor mu üzerinize ? Mavisiyle, yeşiliyle… Her bir rengiyle sarıyor
mu sizi de? Kucaklamak istiyor musunuz güneşi veya o kartopuna benzeyen bembeyaz
bulutları ?… İçinizin dışınıza taştığı oluyor mu sizin de ? Kabınıza fazla gelip, kendinizi
sokaklara vurmak istediğiniz…
Ya da susup, dilsiz kaldığınız, sadece seyrettiğiniz oluyor mu hayatı ? Ağaçların tepesine
çıkıp, şuraya bir ev yapıp, içinde yaşayıp gitsem dediğiniz oluyor mu? Bir kitap seçip
kendinize… Orada kaybolmak istediğiniz… Hiç olmaz dediğiniz hayallerinizin, olma ihtimali
ile karşı karşıya geldiğinizde o hayale akmak istediğiniz oluyor mu sizin de ?
Eğer bütün bunlar ve benzeri şeyler zaman zaman oluyorsa, sanırım kendimi anlatabildim. “
Böyle diyordu, buğulanmış pencerenin ardındaki yüz. Daha önce bahsetmedim ondan…
Sonradan keşfettiğim, o en yakın dostumdan. Onun kurmuş olduğu, o garip cümleleri bir gün
yaşayabileceğimi hesaplamadan dinlerdim onu. Bir gün ona benzeyebileceğimi
düşünmeden…
Şimdi, onun dile getirdiği hangi cümledeyim bilmiyorum… Elimde bir fırça, yeni renkler
yapıyorum. Var olan renklere, bilindik duygular ekliyorum. Böyle renkli olunca biraz daha
katlanılır olabiliyorlar.
Ne bileyim, umutsuzluğa biraz mor katsak, onunda rengini birazcık açsak, alın size bahar
geldi. Leylaklar açmaya başladı mı dersiniz? Ama ben bugünlerde, başka bir kokunun
rengindeyim. İğde kokusu acaba hangi duygunun rengi ?… Buldum sanki !
Duygumuz özlem, rengi de hercai… Bilirsiniz, hercai menekşelerin beş tane kadifemsi taç
yaprağı vardır. Bu yapraklar eşit büyüklükte değildir ve her birinde genellikle iki ayrı renk
bulunur. Özlemlerde öyledir. İki duyguyu birlikte beslemektedir.
Ve insanın özledikleri, en çok istedikleridir. Çünkü; insan aslında eksik kaldığına inandığı
şeyleri içinde biriktirir. Bu bir hayaldir, dostluktur, sevgidir, virgülle biten bir cümledir,
yarım bırakılan bir çaydır, sofrada eksik kalan zeytindir, her şey olabilir. Sonra da ona özlem
isimli bir elbise giydirir.
“Yaşamda böyledir. Anlayabildiğimiz, anlatabildiğimiz kadardır. Yaşam bir bedense,
duygular onun ruhudur, “ derdi.
Bazen fantastik bir kitaptan çıkmış gibi hissettirirdi. Gece yarısı düşlerinden ip yapan, onun
üzerinde yürümeye çalışan beceriksiz cambazım. Seni çok özledim, sanırım…
Zemberek Kuşunun Dönüşü