Hayat nereden baktığınızla ilişkili bir pencereden ibarettir. Eğer aydınlık bir yürekle bakıyorsanız
dışarıya, rengarenk bir dünya var orada. Umutsuz ve beklentisiz bir yürekle bakıyorsanız göreceğiniz,
ipi olmayan bir kuyu, karanlık bir gecedir.
Her insan ayrı bir evdir bir nebze. Kapısı, penceresi olan. Bakarsanız bahçesi olan, bacası tüten, ışığı
yanan. Yeter ki bakmasını bilin bir eve, çalmasını bilin kapısını, açın penceresini, dışarıyı seyredin.
Farklılıklar sizi korkutmasın hiçbir zaman. Aksine daha da sokulun. Ve unutun!!! Kendi evinizi, kapınızı,
pencerenizden gördüğünüz dışarıyı.
Eğer sevmek ve anlamak istiyorsanız birilerini ve bir şeyleri, evinizden birkaç adım ileriye taşıyın
kendinizi.
En güzel örneğidir çocuklar sevginin. Aynasıdır bizlerin. Ne verirseniz onu alır. Eğer bir çocuğa verilen
aitsizlik duygusu ise, yaşamı boyunca aramayı ama ne aradığını bilmeden aramayı öğrenir. Fakat
verdiğiniz duygu sevgi ve güvense, sorgulamayı öğrenir, neyi istediğini bilerek, merak ederek,
keşfederek…
Ve inanın bana hepimiz aynıyız. Sadece bazılarımız biraz farklıyız. Bizi değerli yapan aynılıklar ya da
farklılıklarımız değildir. Bizi değerli kılan, önce insan olmamız sonra da başka insanlara
kattıklarımızdır. Bizi anlamlandıran, kendi evimizin ışığını yakmaktan ziyade, başka evleri de
aydınlatabilmektir. Bizi biz olduracak şey, yaşamı katlanılır kılan duygu; sevebilmektir. Bir çocuğun
ruhuna dokunmak, sanılandan çok öte, büyük bir yetenektir.
Lütfen kapısı olmayan evlere kapı yapın! Yapın ki başka insanları da tanısın, anlasın. Yetmiyorsa bir
pencere daha açın! Açın ki düşünceleri aydınlansın. Tütmüyorsa bacası, daha çok sarılın! Bahçesinde
çiçekleri yoksa, oyunlar ekin. Hepsinden önce her çocuğun da kendi içinde bir ev olduğunu unutmayın!
Çocuklar saklambaç oyunu gibidir. Gizlense bile bulunmak ister. Kendini nasıl ifade ederse etsin, en
derininde sevilmek ister.