Merhabalar Sevgili Okuyanlar,
Bu haftaki konumuz duygular ve iletişim. Oldukça kapsamlı bir konu olan, bütün hayatımız boyunca
zihnimizde taşıyıp, bedenimizde hareket eden, bizi eyleme geçiren duygular… Başta kendimizi
kendimize, sonrasında da bizi dış dünyaya bağlayan, uyum sağlamamızı sağlayan iletişim.
Hepimiz gün içerisinde pek çok duyguyu hissederiz. Ancak birçoğunu da kaçırırız. Duyguyu yakalamak,
onu anlamak ve tanımlamak da oldukça önemlidir. Ancak günlük yaşamın getirdikleri, yapmak
zorunda olduğumuz sorumluluklar, iş, okul vb… derken yaşanılan sıkışmışlık hissi ile belirli duygular
daha ön plana çıkabiliyor. Peki nedir bunlar? Kaygı, stres, üzüntü, değersizlik, yetersizlik vb… duygular
sizi daha gergin, mutsuz bir hale dönüştürebiliyor. Sorun bunları sürekli hissediyor olmakta başlıyor.
Yani bunlar o kadar öne çıkıyor ki sanki başka hiçbir duyguyu yaşamıyormuşçasına bir çok duygu
arada görünmez bir hal alıyor. Sizleri daha depresif, yaşamdan keyif almayan kişiler haline
getirebiliyor.
Hissedilen bu olumsuz duygular kişileri oldukça hızlı etki alanına alırken, negatif bir bakış açısı
beraberinde negatif bir algı yaratabiliyor. Peki neden bu duyguların etkisi bu kadar kuvvetliyken,
yaşamda var olan diğer pozitif duyguların dayanıklılığı bu kadar zayıf kalıyor?
Buradaki en belirleyici unsur kendimizi tanımak olarak karşımıza çıkıyor. Kendimizi tanıyor muyuz?
Bizi gerçekten ne mutlu ediyor? Bunu biliyor muyuz? Doğru sorular sorsak bile, kendimize karşı
dürüst olabiliyor muyuz yoksa en kolayı olan kandırmayı mı seçiyoruz? Kendimizle sohbet ediyor
muyuz? Bunu bir keresinde bir arkadaşıma söylediğimde aldığım tepki şuydu. “Ben deli miyim?”.
Sohbet biraz derin kaçıyorsa, kendimizle gün içinde hiç iletişime geçiyor muyuz şeklinde düzenleyim.
Kimse bunun aksini söylemese de bir çoğumuz kendimizden çok uzaktayız.
Aynaya her baktığınızda bir yabancı mı yoksa tanıdık bir siz mi görüyorsunuz? Hangi duyguları
yoğunlukta taşıyorsunuz? Hissettiğiniz duyguları ifade edebiliyor musunuz?
İletişim bu noktada devreye giriyor. Kendimizle iletişim, çevremizle iletişim. Duygularımızı ifade
ederken doğru iletişim kanalını kullanmak çok önemli. Fakat genelde neyi tercih ediliyor? Yaşanılan
olumsuz bir durum, olay karşısında alttan alma, susma. Çoğu kez durum analizi doğru yapılsa bile
ifade etme yok. Bunun temelinde çoğunlukta yatan ise korku, yetersizlik ve değersizlik duygusu
oluyor. “İşini kaybetme korkusu” kişiler için oldukça caydırıcı bir durum yaratırken bastırılan duygular
bir süre sonra davranışlara mutlaka yansıyor ve bir gün kişiyi patlama noktasına getirebiliyor. Bütün
bu davranışsal yaklaşımlarda, öğretilerinde payı yadsınamaz. “O senin patronun/ borcun var vb…”
yıllardır zihninize ekilen düşünceler, kendinizi ifade etmenize ket vuruyor. Oysa şu düşünülmüyor .
“Bana böyle davranılmasını ben kendim yapmış olabilir miyim?”
Evet, duygularınızı uykuya yatırdığınızı düşündüğünüz her an, onları yok saydığınız her an
karşınızdakilerin size olan davranışlarında belirleyici olabiliyor. İletişim bu nedenle önemli.
Ve bunları düşünürken şunu da eklemeyi unutmayın. “En kötü ne olabilir?” Bazen korktuğunuzu
sandığınız şey yaşamınızda yeni bir kapının anahtarı olabilirken, bazen de kazanılmış bir öğreti olabilir.
Fakat asla bir kaybetmiştik değil.
Kendinizi değersiz hissettiren durumları not edin. Davranışları gözlemleyin. Etki tepki olayı. Hangi
duruma ne tepki veriyorsunuz? Bunun sonucunda tekrarlayan davranış biçimi ne oluyor? Yanlış
anahtarla doğru kapı açılmaz. Anahtarı değiştirin. Düşünceniz değişirse duygularınızda değişir.
Davranışlarınızda…
Duygularımızla yüzleşmek onlardan kaçmaya çalışmaktan daha kolaydır. Duygunuzu kabul etmek ise
onu yok saymaktan daha gerçek. Çünkü duygularını ifade edememek bir ceza gibidir.
İnsanlar duygularını paylaşarak etkileşime geçerler. Ve böyle yaparak birbirlerinin kimliklerini
keşfederler, tanırlar. Her nasılsa duygularını sınırlamak zorunda kalan veya duyguları bir maske
takıyormuş gibi değersizleştiren insanlar…Ya da yaşadıkları travmatik bir olayla hissizleşen insanlar…
Bütün bu insanlar kendi varlıklarını bir bütün olarak kabul edebilir mi?
Keyifli haftalar…
Zemberek Kuşu’nun Dönüşü