Merhabalar Sevgili Okuyanlar,
Geçenlerde bir şey okurken bir ifade gözüme çarptı. ”Neyi değiştirmek isterdiniz?” oldukça açık uçlu ve gerçekten düşünülmesi gereken bir soru gibi geldi bana.
Bu soruyu toplumsal yaşam üzerinden ele almak istedim. Toplumsal yapıda neyi değiştirmek isterdiniz? Şüphesiz düşünen herkesin aklında bir şeyler belirdi. Aklınızdan geçenleri tahminden öteye götüremeyeceğime göre bu soruya, bu toplumun bir bireyi olarak düşüncelerimi aktarmak isterim. Öncelikle neden değiştirmek istediğimi sonrasında da nasıl olmasını dilediğimi izah edersem daha anlaşılır olacaktır sanırım.
Ben bu toplumda, bu ülke sınırlarında kesinlikle ama kesinlikle eğitim sistemini değiştirmek isterdim. Bir toplumun ilerleyip gelişebilmesi ancak ve ancak eğitimle mümkündür.
Gelin görün ki bizim eğitim sistemimizde bir okuldan mezun genç / yetişkin okuduğu bölüme dair ne biliyor? Hayata dair, okuduğunu hayata aktaracak deneyime dair neye sahip? Çok açık söyleyebilirim ki hiçbir şey ya da çok az şey biliyor. Teorik bilgi o kadar fazla ki yorumlama ve uygulama can çekişiyor. Üniversite sıralarında gençler ilk okul çocuğu gibi kalıyor. Kalıyor çünkü; kıymetli hocalarımız “Benden daha mı bileceksiniz? / Bunun başka bir açıklaması yok vb…” kesin ve yaptırımı olan ifadelerle ders yapıyor. Dolayısıyla 21.yy ego savaşları okullarda da son hız devam ediyor.
Evet okuyoruz, mezun oluyoruz fakat altı boş bir inşaat dikmeye çalışıyoruz. Mesela halen bazı bölümlerin sadece okunarak, müfredata göre dönemlerini tamamladıysa mezun edilerek tamamlandığı düşünülüyor.
Peki sormak isterim bu durumda. Hukuk okumuş gencecik bir insan 24–25 yaşında nasıl birinin hayatına dair hüküm verebilir? Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Sadece etrafınıza bakmanız yeter.
Sorunda burada ve pek çok yerde. Bazı bölümler ciddi bir psikoloji gerektiriyor. Hem kişinin kendisi için hem de karşısındaki için. Psikolojiyi iyi bilmeyen, öfke kontrolü olmayan, duygularının farkında olmayan biri nasıl karşısındakini okuyabilir? Nasıl topluma fayda sağlayabilir? Öğretmen, psikolog, hakim, avukat, doktor vb…ilk aklıma gelenler, insan hayatına direk dokunan kişiler. Sağlıklı bir zihne sahip olmaları çok önemli. Kişilik yapıları uygun değilse mesleklerini yapmaları ne derece uygun olur? O nedenle bazı bölümleri okumadan önce onu destekleyen bir bölüm okunması mecburi kılınmalı.
Bakınız, geleceğin yetişkini, emanetçisi gençler… çok ama çok üzgünüm daha kendilerini ifade edemiyorlar. Bunu onlar ya da birileri kendilerini kötü hissetsin diye yazmıyorum.
Daha çocukluktan itibaren kıyamayıp sorumluluk yüklemediğiniz bu çocuklar, iki dudağınızın arasında askeri bir kampta gibi büyüyen bu çocuklar, mütemadiyen susturulan, eleştirilen bu çocuklar değersizlik duygusuyla ce özgüven eksikliğiyle büyüyerek genç birer birey oluyorlar. Bazıları kendilerini kanıtlamak için istemedikleri okullara gidiyor. Sırf değerli olmak için, iyi paralar kazanarak güçlü olacağını düşündükleri için buna göre yaşıyorlar. Aynı şey aşırı korumacı davrandığınız çocuklarda da geçerli. Büyüdükçe yetilerini kaybetmek gibi…
Evde aile içinde farkında olarak / olmadan başlatılan bu durum, eğitim – öğretim hayatında da tam gaz devam ediyor.
Hepiniz mutlaka bir kreş /anaokulu sahnesine denk gelmişsinizdir. Çocukların eğitim hayatlarının yapı taşları. Sosyal becerilerin çok önem kazandığı, paylaşma, duygu farkındalığı, ifade etme, özgüven, öfkeyi yönetmeyi öğrenme vb…yaşamımızı oluşturan, kişiliğimize, karakterimize yön veren değerler için ayrılan zaman dilimleri ve bunun için tercih edilen öğretim yöntem ve teknikleri trajı komik drama niteliğinde ödül alır.
Sürekli başı ağrıyan ilkokul öğretmenleri, mum gibi oturmuş çocuklar, ayrıcalıklı görülen çocuklara yapılan abartılı takdir ritüelleri, özel gereksinimli çocukların sorunlu çocuk kategorisinde demirbaş olması, sevgili çocuklara öğretmenden korkmanın otorite olarak dikte edilmesi ve okullardaki materyal kıtlığı… pek çok şeyin görsel bir simülasyondan ibaret olup, içeriğin bomboş olması son yıllarda daha da normal bir hâl aldı.
Müfredatı yetiştirme kaygısındaki öğretmenlerin, evrak yüklerini derslere taşıması, bunu da serbest etkinlik adı altında gerçekleştirmesi… Zaman yönetiminden bihaber kişilerin çocuklara bunu öğretiyor olması, ellerinde cep telefonlarıyla, teknolojiyi yakından takip eden öğretmenlerin aynı anda çocuklara da göz kulak olması ve buradaki aşırı sorumluluk gerçekten göz yaşartıcı…
Sistem de açık da çok çürük de. Özel okullar başlı başlına ele alınması gereken, titizlikle incelenmesi gereken bir konu. Birçok sözde muhteşem özel okulun, çocuklara oynaması için ayırdığı oyun alanı, küçük bir evin mutfağından hallice. Balkonu salona katalım mantığıyla, minik minik sınıflar yaptıkları için, bahçeye çok yatırım yapılmıyor. Halbuki çocuklar oynadıkça gelişir. Çocuklar oynadıkça güzeldir.
İşte bu ve daha pek çok nedenle değiştirmek isterdim birçok şeyi. Peki ya siz, neyi değiştirmek isterdiniz? Haftaya görüşmek üzere. Sevgiler
Zemberek Kuşu’nun Dönüşü