Merhabalar sevgili okuyanlar,
Bir önceki yazımızda oyunun çocuklar için ne demek olduğundan bahsetmiştik. Bu hafta da oyunun
çocuğun gelişimi ve psikolojisine etkilerinden, bir yetişkin olduklarında, kişiliklerine oyunun
katkılarından konuşalım istedim.
Evet, oyun çocuğun dünyasıdır, dilidir, ifade etmek biçimidir diye tekrardan altını çizelim ve gelelim
ailelere. Bu kadar önemli olan bir durumda aileler çocuklarıyla ne oynuyor, nasıl oynuyor? Oyun
oynanmayan, ağırlıkta kendi haline bırakılan çocuk ile oyun oynanan iki çocuk arasında gelişim doğru
orantılı mıdır?
Ben çok duyuyorum “Bizi hiç rahatsız etmez, evde kendi kendine oynar”. Okul öncesi bir çocuktan
bahsediliyorsa burada durum tehlike sinyalleri veriyordur. Çünkü normal koşullarda hiçbir çocuk tek
başına oynamayı aile ile oynamaya tercih etmez. Çok ama çok fazla duyduğum anlamından
uzaklaşmış “akıllı çocuk” tabiri… Oyun oynamak istemek, etkileşim başlatmak, ifade etmek bir sorun.
Bunların hiçbirini yapamama, bir süre sonra da yapmayı tercih etmemek bir us göstergesi mi?
Elbette ki günlük yaşamda bir çok sorumluluk alıyorsunuz. Bazı ailelerde hem anne hem de baba
çalışıyor. Günün yorgunluğu ve gün sonu. Belki çok zorlu bir gün geçirdiniz… Lakin çocuklar bunları
sizin gibi anlayamaz. Onlar sadece isteklerini dile getirir. Kullandığınız cümleler, sergilediğiniz
davranışlar, onların ilerde kullanacağı birer durum olarak akıl kumbaralarında bekler. Böyle anlarda
çocuğunuza kuracağınız basit, açıklayıcı bir cümle, beraberinde onun gözlerine bakarak onu
dinlemeniz, ona bir değeri öğretirken, sert bir şekilde vereceğiniz bir cevap, yapacağınız bir hareket,
bir davranış ona kendisini değersiz hissettirecektir.
Çocuklar daha savunmasız oldukları için, kendilerini bir yetişkin gibi ifade edemedikleri için, bu onlara
dilediğiniz gibi davranma, seslenme, konuşma hakkını vermez. Asla da vermemeli. Onlar geleceğin
yetişkinleri. Özgüveni yüksek bir çocuk olsun istiyorsanız ona yanlış yapma özgürlüğünü tanıyın,
yanılabileceğini, bunun da normal olduğunu söyleyin, sonrasında da tekrar denemesi gerektiğini
öğretin. Kendini sevmesini istiyorsanız, çocuğunuzu eleştirmemekle işe başlayın. Bir başkası ile
kıyaslamayın.
Değerli mi hissetsin kendisini? Koşulsuz sevdiğinizi söyleyin yeter. Eğer, ama gibi bir koşula
bağlamayın en doğal hakları olan sevgiyi. Kaybetme korkusunu oluşturmayın çocuklarınızda.
Bütün bunları ve daha fazlasını nasıl mı öğreteceksiniz? Tabiki de oyunla. Jest, mimik, sözcük, hareket,
duygu, öğrenme, öğretme… Basit gibi görünen oyun sırasında gerçekleşir. Kendini ve zihnini size
bütün çıplaklığıyla açar. Yetişkinlerde göremeyeceğiniz bir durumdur bu. Unutmayınız, çocukların özü
doğallıktır. Sizin onların üzerindeki etkilerini oyun yoluyla görmeniz mümkündür.
Peki nasıl oyun oynayacaksınız? “Ben oyun oynamayı sevmiyorum, bilmiyorum…” “Bir tane oyun
ablası bulalım, bir aktiviteye yollayalım.” vb. .birbirinden farklı cümleler, aynı içerikler. Yetişkinlerin
konfor alanından çıkmak istememesi, oyunla ilgili bilinç altına ötelenen olumsuz bir hikaye, belki
unutmak istenilen bir travma ya da başka bir neden… Lakin takdir edersiniz ki anne/ baba olarak
korkularınızı, olumsuz deneyimler sonucu değişen bakış açınız ve duygularınızı çocuklara aktarmak
durumunda değilsiniz.
Çocuğunuzla profesyonel oyun oynamak durumunda da değilsiniz. Ona içtenlikle yaklaşmanız, onun
dünyasına girmek için göstereceğiniz çaba, “Seninle oynamaktan keyif alıyorum, seninle vakit
geçirmek beni çok mutlu ediyor” vb… ifadeler çocuk için sizin düşündüğünüzden daha fazlasıdır.
Çünkü bu onların “Sen değerlisin”, “Seni seviyorum”u en iyi anlama biçimi, özgüvenini yükseltmek
için de en iyi yöntemdir. Çocuğunuzla ilgili yolunda giden/gitmeyen, onun tarafından doğru/yanlış
anlaşılmış her şeyi oyun ile öğrenebilirsiniz. Günümüzde neredeyse bütün anne/babalar çalıştıkları
için çocukları bakıcılara bırakanlar da olabiliyor. Yetkinlik ve yeterlilikleri eksik hatta yok olan, ruh
sağlığı yerinde olmayan pek çok kişi de bu mesleği yapabiliyor. O nedenle çocuklarınızın psikolojik,
fiziksel bir şiddete uğrayıp/uğramadığını, oyun yoluyla anlatabileceklerini de bir köşeye not alın.
Maalesef bu kişi bazen aileden biri bile olabiliyor.
Oyun esnasındaki fikirleri, soruları, cevapları onun hayal gücü ve iletişim becerilerini desteklerken,
ürettiği ve eyleme geçirdiği hareketlerde yaratıcılığını destekleyecektir. Bu arada çocuk bunları
yaparken ona vereceğiniz dönütler çok önemli. “Ne güzel bir fikir, nasıl buldun bunu?, ne kadar
dikkatlisin” vb… cümleler de çocuğun motivasyonunu artırır. Oyun bir çocuğun ifade etme biçimidir.
Susturulmayan, durdurulmayan ( oyun oynama hakkı) her çocuğun kelimesidir.
“Çocuklar, tablet telefon seviyor” diyorlar. Oysa bunu anne/babalar öğretiyorlar. Hem de daha
bebeklikten başlıyorlar. Önce kendilerinin izin verdiği, sonra da baş edemeyip şikayet ettiği bu durum,
çocuklarda kazanılmış hakka dönüşüyor. İzin veriliyor çünkü aile yine düzenini bozmak istemiyor. O
sırada yapıyor olduğu şeyi bölmeyi tercih etmiyor. Baş edilemiyor çünkü onların uygun görmediği
zamanlarda da aynı şeyi talep edebiliyorlar.
Deneyin görün “Tablet mi oyun mu?” dediğiniz hiçbir çocuk tableti tercih etmez. Özel bir durumu
yoksa eğer. Alış veriş merkezlerinin kocaman top havuzları mı, bir babanın üzerine tırmanmak mı?
Çocuklar onlara gerçekten geldiğinizi hissederse, hiçbir cazip oyuncak vb… gözlerinde olmaz. Onlar
için kendilerini değerli hissettikleri aileleri en keyifli oyun alanıdır.
Mutlaka yaşamda pek çok şey önemlidir. Ancak çocuklar önceliklidir. Önemli olan bir şey çoğu kez
öncelik gerektirmez.
Sembolik oyun, paralel oyun, birlikte oyun, kurallı oyun, deneyimsel oyun vb… oyun çeşitlerini
bilmeniz ve bunları bilerek oynamanız elbette ki güzel olur. Fakat öncelikli olan oyunun türünü bilmek
değil, her daim için çocuğun dünyasına girmeyi bilmektir. Onun dilini konuşabilmektir. İşte o zaman,
seçtiğiniz materyal çocuk için çok eğlenceli bir oyun aracına, oynarken kullandığınız dil de çocuk için
bitmesini istemeyeceği bir zaman dilimine dönüşür.
Çok oyuncak olması, müthiş oyunlar ortaya çıkacağı anlamına gelmez. Aksine odaklanma,
sürdürülebilir dikkati korumada da sıkıntı yaratabilir. Ne olduğu değil/ nasıl olduğu, ne söylediğiniz
değil/ nasıl söylediğinizdir önemli olan. Yaşamda da bu böyledir ya. Oyun da çocuğun yaşam amacıdır.
Şöyle düşünün! Az olan bir şey sizi alternatif düşünmeye iter. Çocuklarda da bu böyledir. Topu
patlamış, o an için top oynamak isteyen bir çocuk “Nasıl top oynarım?”ı düşünür. Bu şekilde hem
problem durumlara çözüm bulmayı hem de yaratıcı düşünmeyi öğrenir. Ve emin olun bazen çocuğun
bulduğu alternatif çözüm ona daha çok keyif verir. Çünkü bir şey üretmiştir. Başarı hisseder.
Sevgili anne ve babalar içinizdeki çocuğun çıkmasından korkmayın. Bu otoritenizi sarsmaz.
Duruşunuzdan ödün vermiş olmazsınız. Aksine kendinize bir adım daha yaklaşırsınız. Böylece
çocuğunuzu daha iyi anlarsınız.
Oyun oynamasına ket vurduğunuz çocuklar ya da “Ne gereği var, büyüdün artık” deyip, sizin
istediğiniz kalıba soktuğunuz çocuklar, aşırı sorumluluk yükleyip birdenbire büyüttüğünüz çocuklar,
oyuncaklarını kaldırdığınız, “Az da ders çalış. Komşunun kız/oğlu…” diye kıyasladığınız çocuklar, emin
olun büyürken çok mutsuzlar.
Bir yetişkin olduklarında da bunun etkilerini yaşıyor olacaklar. Aynı kendilerine yapıldığı gibi sizleri
modelleyecekler ya da öyle olmamak için hep kaygı hep korkuyla çocuklarını yetiştirip belki de aşırı
korumacı olacaklar.
Biliyorsunuz ki oyun esnasında çocukların kişilik yapılarına dair ipuçları görmeniz mümkün. Okula
giden çocuklar arasında bazıları daima kuralları koyan, bazıları da hep bu kurallara uyan oluyor.
Bazıları şiddete daha meyilli, bazılarının öfke yönetimi zayıf kalıyor. Bazı çocuklar baş edemediği her
sorunu ağlayarak çözüme kavuşturuyor, bazı çocuklar sadece birinci olmak için oyun oynuyor, hırslı
oluyor, kaybetmeyi sevmiyor. Çünkü bunların temelinde aile profili yer alıyor. Bu çocuklar yetişkin
olduklarında da büyük ölçüde aynı şekilde devam ediyor.
Anne/babalar “Çok öfkeli bu çocuk, oyun oynamak mümkün değil” diyor. Acaba çocuk kendini
anlatmak ve dikkat çekmek için bu yolu seçmiş olabilir mi? Sürekli oyun ihtiyacı ertelenen,
dinlenilmeyen, oyun isteği anne/babanın keyfine bırakılan çocukların yapabileceği bir şey bu. Çocuk
olumlu hiçbir davranışında olumlu tepki almıyorsa, takdir edilmiyorsa, olumsuz bir davranışında tepki
alıyorsa çocuk bura da neyi öğrenir? İsteklerini bu şekilde elde etmeyi. Sonra bir yetişkin olduğunda
problem çözme biçimi bir problem davranış olarak yerleşir.
Ve inanın oyun ile ilgili boşlukları olan yetişkinlerin yaşamları da öyle oluyor. Mutlu bir çocukluk
yaşayan yetişkinlerin renkleri daha çok oluyor. Bugün çocuğunuza ayırdığınız her kıymetli vakit onları
hayata hazırlıyor. Birer yetişkin olduklarında duygu, tutum, davranış, duruş, güven, cesaret, kendini
sevme, kendine değer verme olarak ortaya çıkıyor. Oyun, çocuğun öz değerlerini öğrenmesinde çok
önemli bir rol oynuyor.
Çocukların mutlu olması imkan meselesi değildir. İlgi ve sevgiye olan ihtiyaçlarıdır. Oyunla büyüyen
çocuk mutludur. Oyun yaşamdaki dengeleri öğretir. Beklemeyi, bazen kaybetmeyi, düşünmeyi,
problem çözmeyi, el-göz- vücut koordinasyonunu. Oyun bütün gelişim alanlarına doğrudan hitap
eden bir SANATTIR. Çocuklarda bu sanatı en muhteşem şekilde icra eden SANATÇILARDIR.
Zemberek Kuşu’nun Dönüşü