PSİKOPEREST yeni dünya’ya gerçekçi bir bakış
Merhabalar ,
Bugün sizlere çok severek okuduğum bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Şunu en başından
belirtmek isterim ki ben bir kitap eleştirmeni değilim. Ancak günümüzdeki bilgi kirliliğine
tanık oldukça, aktif bir okuyucu olarak kaliteli bir kitabı ve neden okunması gerektiğini
kendimce ifade etmek istedim.
Hepiniz bilirsiniz ki bilgi odaklı kitaplar genellikle yoğun bilgi içermelerinden kaynaklı,
okunma süreleri de normal bir roman okumak gibi olmaz. Kitap bir noktada tıkanır. Daha
doğrusu okuyan kişi tıkanır. En azından kendi adıma bu tıkanıklıkta kişinin bilgi eksikliğinin
yanında ( çünkü bazı kitapları okumadan önce çok başka kitaplar da okumak, konu hakkında
fikir sahibi ve konuya hakim olmak gerekir ) kitabın anlatım dilinin de etkisi olduğunu
düşünmüşümdür hep.
Bilimsel ifadeler, anlatımdaki resmiyet kitabı okurken yüzünüze bile yansır. Elbette ki bazı
kitapların içeriği bu şekilde olmalıdır. Örneğin tarih kitapları, hukuk kitapları vs…. Yine de
ben kitapların okunmasından ziyade, anlaşılırlılığı, ulaştığı kitlenin daha önemli olduğu
kanısındayım. Okuduğun sana bir şey katmıyorsa ya da raflardaki bir süs görevini görüyorsa,
unutulup hatırlatmıyorsa kendini çok da anlamlı bir okuma gerçekleşmiş sayılmaz.
Kitap her şeyden önce sizi içine almalı. Dili, kullanılan terimler yorucu olmamalı. Oluyorsa
da minimal düzeyde tutulmalı. Günümüzde neden bilgi odaklı kitaplar çok okunamıyor? Ya
da bu tip kitapları neden belli kişiler okuyor? Bu demek değildir ki hep kitabı herkes
okuyabilir. İnsanlar ihtiyaçları doğrultusunda kitap seçerler. Ancak bazı kitaplar vardır ki
herkese ulaşması gereken türden.
Bazen öğrenmek bazen de dinlenmek için elinize aldığınız bir kitapta daha ilk sayfada
yüzünüze çarpan resmiyet korkutucu olabiliyor. Oysa bazı kitaplar bilgi yoğunluklu olsa bile
anlatım dili ve mesajları doğru vermesi hedef alınarak daha çok kişinin okuyup anlayabileceği
şekilde düzenlenebilir ve bu harika olur bence.
PSİKOPEREST tam da örneğimi karşılayan bir kitap. Psikoloji temelli olmasının yanında
klasik kişisel gelişim kitaplarından biri değil. Öncelikle kapak tasarımı ve ismi beni çok
etkiledi. Bu kitapla sizin aranızdaki çekimin ilk basamağıdır. Merak uyandırmak. İsmini ilk
duyduğumda psikolojik bir aksiyon romanı olduğunu bile düşündüm. Nasıl söylesem daha
doğru olur! Muhakeme becerisine sahip, okumayı seven ve merak eden, toplumun her
kesiminden insanın alıp, okuyup, kendisine çıkarımlarda bulunabileceği bir kitap.
İşte güzelliği de burada. Psikoloji içerikli bir kitabın, insanın kendisini nasıl yorumlayacağını
anlatan bir kitabın, herkes tarafından okunabilirliliği, zihninizi bulandırmayan açık ifadelerle
anlatılmış oluşu, bence önemli bir kriter. Günümüzde sosyal medya ve internet aracılığıyla
hepimiz bilgi akışında bulunuyoruz. Ancak buralarda kullanılan ifadelerin ne derece
güvenilir, doğru ve kanıtlanmış olduğunu biliyor muyuz?
PSİKOPEREST merak edebileceğiniz, kendinize dair her şeyi derleyip toplayıp önünüze
sermiş bir kitap ve kaynak. Bu haftanın başında bitirdim bu kitabı. Bu gidişle tekrarlanan bir
eylem biçimini aldı bile benim için.
Bu kitap, karşılaştığınız kişisel gelişim kitaplarında olduğu gibi “hayatın sırrını “ vermiyor
size. Atıfta bulunmuyorum. Sadece bir okuyucu olarak aynı alanda toplanmış kitapları
zihnimde karşılaştırıyorum. Bunu yapıyorum ÇÜNKÜ; ne yazık ki üç beş tane kişisel gelişim
kitabı okuyan herkes kendisini “psikolog” olarak görebilmek de hobisini bir ileri noktaya
taşımak isteyen ancak gereken misyon ve vizyonu taşımayan bir kesim de kitap yazmakta,
raflarda yetkinliği gözetilmeksizin ön saflarda yer almaktadır. Hem yetkinlik hem de yeterlilik
açısından doyurucu, öğretici, objektif içerik bulmak da oldukça zor.
Dönelim “hayatın sırrına”. Evet tam da böyle söyledim. Bu kitap “hayatın sırrını” vermiyor.
Hayatı, yaşamı nasıl yaşıyoruz? Kendimizi nasıl anlıyor ve anlatıyoruz? Bunun sonucunda
yaşam bize nasıl karşılık veriyor? Duygularımızın farkında mıyız? Yansıttığımızın ne
kadarıyız? Kendimize karşı ne denli eleştirel yaklaşabiliyoruz? Otomatikleşen davranış ve
duygularımızın içinde ne kadarı düşünüp süzgeçten geçirdiğimiz kararlardan oluşuyor?
Sevgilerimiz neye göre biçimleniyor? Kendimizi sevme şeklimiz nerede narsist bir hal alıyor?
İçimizdeki siyahı gerçekten görebiliyor ve kontrol edebiliyor muyuz? Ama en önemlisi
kendimizi tanıyor muyuz? Bu sorular ve daha fazlasını kendimize sorup, doğru cevapları nasıl
verebileceğimize dair ipuçlarının anlatıldığı bir kitap.
Hani vardırya “mutlu olmanın 7 kuralı”. Devamı gelir sonra 1- Stresten uzak durun 2-… vs.
bayılıyorum bu cümleye. Ancak stresi yönetmekten, öfke kontrolünden ve bunun temelindeki
asıl nedenden bahsetmezler. İşte donanım, özgünlük burada devreye giriyor. Fark, içerik de
başlıyor. PSİKOPEREST, dışından içine kadar, başından sonuna kadar böyle bir kitap.
Yukarıda belirttiğim soruları yaşamımın farklı dönemlerinde hep sordum kendime. Ancak
hepsini bir arada, bu kadar derli toplu sorma, sıralama, kaynağına inme durumuna ilk kez
rastladım.
Psikoloji kitapları içerisinde yıllar önce okuduğum ve sonrasında da çok ayrı bir yerde
tuttuğum, Rus asıllı yazar Irvin D. Yalom’un yazmış olduğu “ Nietzche Ağladığında” isimli
romanda da çok uzun süre değişik bir ruh hali yaşamıştım. Şimdi 21.yy tadıyla böyle bir hazzı
PSİKOPEREST ile tekrar yaşamak şahsen beni çok mutlu etti. Emeği geçen herkese bir
okuyucu olarak teşekkür ederim.
Zemberek Kuşu’nun Dönüşü