Merhabalar sevgili okuyucular, bu hafta sizlere 3 ayrı kısa hikayeden bahsetmek istiyorum. 3 ayrı
kadın, 3 ayrı sosyal yaşam… İlginç olan bu değil tabi ki. İlginç olan 3ününde aynı sorundan muzdarip
oluşu. Üzücü olansa bu durumun onların üzerindeki psikolojik etkisi ve davranışlarına yansıması.
Hikayemizin ilk kişisi 40lı yaşlarının başında. Ekonomik bağımsızlığı var, 2 yıllık evli ve çocuk istiyor.
Yaşamında sosyal alanda istediği pek çok şeye ulaşmış. Gezmeyi, okumayı seven ve gelişime açık biri
olmasına rağmen, uzun yıllar evlenmediği için sürekli annesi tarafından eleştiriye maruz kalmaktan
kurtulamadı. Aile kanadı hiçbir zaman istediği doğrultuda ilerlemedi. Bir şeyler hep eksik kaldı.
Evlenince değişir dediği bir çok şey daha da büyüyerek önüne geldi.
2.kişi de 40lı yaşlarının başında. Üniversiteyi kazanmış olmasına rağmen ailesi okumadı izin vermedi.
İki kez evlilik yaptı ve ayrıldı. Özel sektörde çalışıyor, ekonomik özgürlüğü var. Bu yıl tekrar sınavlara
girdi ve kazandı. Harika oyunlar yazıyor (çocuk oyunları), kitapları çok seviyor… Ailesiyle yaşıyor ve
yıllarca aldığı her karardan ötürü eleştirildi. Mutlu olma yolları arıyor…
Hikayemizin son kişisi ise 20li yaşlarının ortasında. Evli, iki çocuğu var ve mutlu. Bu yıl üniversiteden
mezun oldu ve ikinci bir üniversiteye başvurdu. Yaşam dolu, pozitif biri. Doğru yönlendirmeler ve
küçük dokunuşlarla çok güzel işler başaracak gencecik bir insan. Ailesinin onu bir birey olarak kabul
edememesinin verdiği duyguyla baş etmeye çalışıyor.
Unutmayınız ki aile bir çocuğun bütün servetidir. Çocuk her türlü duyguyu ilk olarak aileden öğrenir.
Ve öğrendikleriyle yola çıkar. Temel duygular ne denli hırpalanırsa yetişkinlikte de o denli boşluklar
oluşur. Kişi kendi iradesi ve çabasıyla bazı noktaları aşsa bile, ailelerin bu yaklaşımları, kişilerde
görünmez hasarlara sebebiyet verebiliyor.
Bu hemen ortaya çıkmasa da yaşamında bir yerlerde olmadık bir anda çıkabiliyor. Bastırılmış duygular
birikmiş bir öfkeye dönüşürken, bu durum kişinin günlük yaşamının kalitesini düşürüyor. Sosyal ve
özel yaşamını etkiliyor. Ne kadar bağımsız olursa olsun kişi, aileden gelecek olumlu bir tepkiye,
söyleme, takdir edilmeye yoğun bir şekilde ihtiyaç duyuyor.
Bahsi geçen üç kişi farklı tarzda yaşamlar sürüyor olsa da aile tutumlarının etkilerini aynı şekilde
yaşıyor. Aynı güvensizliği hissediyor. Aynı sorunlardan bahsediyor. Aralarındaki tek fark ise olayı
değerlendirme şekilleri.
Hikayemizdeki ilk kişi, ailesiyle ilgili olumsuz bir durum paylaşmanın, evliliğine de olumsuz
yansıyacağını düşünüyor. Oysa paylaşmaktan sakındığı her şey davranışlarına dolaylı olarak yansıyor.
Asıl sebebi söylemeyi tercih etmediği için sürekli bahaneler üretmek durumunda kalıyor.
İkinci kişimiz, yapmak isteyip de ertelediği her durum için ailesini suçluyor. Onlardan görmediğini
söylediği desteği, manevi gücü hissetseydi daha başarılı biri olacağını düşünüyor. Kendisiyle bitmeyen
bir kavgası var. Ailesinden uzaklaşmak adına aldığı yanlış kararların, suçluluk duygusu ve pişmanlığı…
Koşulsuz bir sevgi ihtiyacı duyuyor.
Hikayenin üçüncü kişisi, en gençleri. Var olduğunu savunduğu ve gerçekte olan durumları idrak
etmeye başladıktan sonra hissettiği durumun sarsıntıları… Güçlü olmak isteği ve sürekli başarmak
zorunda olma isteği. Onun ailesinden intikam alma yolu. “Bakın, inanmadınız ama yaptım.” ın sessiz
çığlıkları.
Her biri farklı cümlelerle anlatıyor olsa da kabaca bakıldığında nedenler ve sonuçlar aynı noktada
toplanıyor.
Şahsi görüşüm ise her birinin bir süre psikolojik bir destek alması. Ve alıştık artık dedikleri bu
durumun aslında alışamadıkları, kabul edemedikleri bir durum olduğunu ve yaşamlarına yansıdığını
kabul etmeleri gerektiği gerçeği. Ailelerinden göremedikleri desteği yaşamlarında yanlış alanlarda
arayıp hayal kırıklığına uğradıkları yönünde.
Çünkü bir boşluk dolu gibi görünen başka bir durumla kapanmıyor. Bu sadece üstünü örtmek oluyor.
Çocukluktan gelen eksiklikler ergenlikte daha farklı istek ve davranışlarla şekilleniyor. Ailelerin
çocuklarına olan yaklaşımları, çocuklar arasındaki kıyasları onların yaşamda duruşuna sekte vuruyor.
Yolu bilmek ile o yolu yürümek çok farklı şeylerdir. Çocuklarınıza önce yolları bulmayı sonra da o
yolda yürüme cesaretini öğretmeyi çok görmeyin. Görmeyin ki sizin idealinizdeki bireyler olmasından
ziyade “kendi” olabilen, kendisini seven, tam olarak görebilen bireyler olsun. Bunun sayesinde sağlıklı
ve kaliteli bir yaşam sürebilsinler.
Zemberek Kuşu’nun Dönüşü